10 Eylül 2015 Perşembe

Türk Sinemasının Bilinmeyen Adamı: 'Muhsin Ertuğrul'



Not: Bu yazılar, Büt Dergisi'nden alınmıştır...
Bu sayı, derginin ilk sayısı olduğu için özel konulardan ziyade genel konulara ağırlık vermeyi daha uygun buldum. Bunun için önce sinemanın ortaya çıkış sürecine kısa bir yolculuk yapmakta fayda var. Lumiere Kardeşler, “sinematograf” adı verilen bir kaydediciyi kullanarak ilk filmlerini çekmiş. (Lumiere Fabrikasından Çıkan İşçiler - 1895) Trenin istasyona giriş görüntüsü ile salondaki seyircilerin korkup, oturdukları yerlerin altına girmeye çalışmaları hatta bir an önce dışarı çıkmak istemeleri, günümüzde düşünüldüğünde bir hayli komik gelebilir. (Film, Paris’te Grand Cafede gösterilmiştir.) Şimdiye kadar fotoğraf makinesiyle durağan görüntülere alışan toplum, hareketli bir görüntüyle karşı karşıya geldiğinde bu sonucun doğması kaçınılmazdır. Aslında sinema, fotoğraf makinesinin çektiği durağan görüntülerin ard arda verilip hareketli bir görüntünün oluşturulmasından başka bir şey değildir.
Dünya sineması oluşumunu bu şekilde devam ettirirken, biz Türkler sinemayı yaklaşık 10 yıl sonra yani 1905’lerde tanıdık.
Fakat 1922 yılına kadar çekilmiş olan filmler elimizde bulunmadığı ve de çekenin belli olmamasından ötürü Türk sinemasını 1922’den itibaren ele almak daha doğru olur. Burada karşımıza çıkacak olan ilk ve (o dönemlerde) tek isim şüphesiz Muhsin Ertuğrul’dur. Zaten sinemanın ilk dönemi olarak adlandırılan “Tiyatrocular Dönemi” bu tanımlamaya uyum sağlamıştır. Muhsin Ertuğrul’u, “tiyatrocu” kimliğinin aksine Türk sinemasında ilkleri gerçekleştiren ve gelişim sürecini hızlandıran “sinemacı” kimliğiyle anarsak daha “gerçekçi” bir tanımlama olabilir. O dönemde (1922-39) sinemaya gönül vermiş kişilerce birtakım olumsuz eleştirilere maruz kalan Ertuğrul, tiyatrodaki başarısını, sinemada da göstermeye devam etmiş ve söylenenlere kulak asmamıştır. Muhsin Ertuğrul’un Berlin’ei tiyatro bilgisini geliştirmek için gitmesi onun sinemaya olan bağlılığını daha da kuvvetlendirmiş ve yabancı yönetmenlerle çalışma fırsatı bulmasını sağlamıştır. Kendi adına “İstanbul Film” yapım şirketini kurmuş ve faaliyetlerine devam etmiştir. İstanbul’a dönüş yaptığında yine tiyatronun yanı sıra sinema çalışmalarına önem vererek ilk özel yapım şirketi olan “Kemal Film”e girmiş (1921-24) ve 6 film çekmiştir. (En önemlileri; İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk, Ateşten Gömlek, Leblebici Horhor.)
LEBLEBİCİ HORHOR’UN TALİHSİZLİĞİ
Muhsin Ertuğrul, Kemal Film adına çekmiş olduğu filmlerde başarıya ulaşmış, halkın daha çok sinemayı sevmesini sağlamış ve “konulu film” anlamında tek isim olmaya devam etmiştir. Fakat Kemal Film’e çektiği “Leblebici Horhor”, Ertuğrul’u büyük bir hüsrana uğratmış, aynı zamanda yapım şirketinin batmasına sebep olmuştur. Kemal Film’in kapanmasının ardından Sovyetler’e giden Ertuğrul, dünya sinemasında kullanılan teknikleri ve sinema anlayışını öğrenip “Tamilla” ve “Spartaküs” adında 2 film çekmiştir. İstanbul’a geri döndüğünde “İpek Film” adında bir yapım şirketiyle anlaşıp, (1928-41) 20 film çekmiştir. İlk konulu filmleri çekmesinden başka Türk sinemasına ilk sesli film olan “İstanbul Sokaklarında”, ilk belgesel film olan “Zafer Yolları”nı kazandırmıştır. Leblebici Horhor’u, İpek film için de çekmiştir. Aldığı sonuç ise aynı olmuştur. Bu film, hem Kemal Film’in hem İpek Film’in kapanmasına ve de Muhsin Ertuğrul’un sinemaya küsmesine sebep olmuştur.
SİNEMASINDA TİYATRO RUHU VAR
Muhsin Ertuğrul, çektiği ilk filmlerde sinema artistlerini oynatmayı tercih etse de, tiyatrocu ruhu, onu, filmlerinde tiyatro sanatçılarını oynatmaya sevk etmiştir. Böylece okullu oyuncular devreye girmiş ve filmlerdeki oyunculuk kalitesi artmıştır. (O dönemde filmler sessiz çekiliyor ve seslendirme – dublaj – tiyatrocular tarafından yapılıyordu) Ele aldığı konular itibariyle de Türk tiyatrosunun önemli yapıtlarını filmlerine konu edinerek, tiyatrodan uzak kaldığı dönemlerdeki özlemini ve tiyatroya karşı olan hazzını bu şekilde gidermeye çalışmıştır. Muhsin Ertuğrul, yönetmenliğin haricinde, yapımcı, senarist ve oyuncudur. Çok sayıda ödülü olmakla birlikte, kendi adına verilen bir ödül de vardır. (Afife Tiyatro Ödülleri – Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü) 

Ege KÜÇÜKKİPER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder